Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Erdogan Kaya


İyilikte karşılık beklemek


[caption id="attachment_9892" align="alignnone" width="200"]İyilikte karşılık beklemek İyilikte karşılık beklemek[/caption] İyilik fakir fukarayı korumak, yetimleri kollamak, dul ve yaşlı olanlara yardım etmek, gariblere sahip çıkmak, yolcuları barındırmak, hastalara destek olmak, özürlüleri himaye etmek, köle âzâd etmek İslam?da en çok sevap olan işlerden sayılmıştır. Hayır ve iş hayrat yapma İslam?da önemlidir ve amaç, karşılık beklemeden, daha doğrusu karşılığını sadece Allah?tan bekleyerek başkalarına iyilik yapmak ve yararlı olmaktır. Ama malesef günümüzde bir ihtiyaç sahibine ufacık bir iyilik yapsak mutlaka bir karşılık beklemekteyiz. Nerede görseniz karşınızda ezilmesini ve el ayak ovalamasını bekleriz. Halbu ki, bunu beklemek yerine karşılığını Allahtan beklemeliyiz. Hayr olmak üzere yapılan bir işin karşılığı iyilik yapılan kişi, kuruluş, zümre ve toplumdan değil, sadece Allah Teâlâ?dan beklenir. Allah?tan ecir ve sevap beklenir. Ödüllendirmesi istenir. Hatta bunun için Allah?a dua ve niyaz edilir. Allah Teâlâ?dan beklenen karşılık uhrevîdir, manevîdir, ama dünyevî de olabilir. Yapılan bir hayır işi karşılığı Allah Teâlâ?dan başkasından maddî olarak beklenirse, o iş hayır ve hayrat olma özelliğini, manevî değerini yitirir, hayır olmaktan çıkar. Ama insanlardan da manevî bir karşılık, ahirette faydası dokunan bir dua beklenebilir. Mesela yapılan bir çeşmeye sahib-i hayratın ismi yazılır, o çeşmeden içenler hayrat sahibine dua etmeleri beklenebilir. Ama çeşmeden içenlerin fiilen dua etme gibi bir yükümlülükleri yoktur. Çeşmeden su içip susuzluklarını gidermeleri de lisan-ı hal ile dua sayılır. Hatta hayvanların ve kuşların su içmeleri bile hayrat sahibine sevap kazandırır. Hayrat sahiplerine dua kadirbilirliğin bir gereğidir ve güzel bir şeydir İşte bu ve benzeri ayetler ve aynı anlama gelen hadisler, başkalarını düşünmenin ve elden geldiğince onlara yardımda bulunmanın gereğini kuvvetle vurgulamaktadır. Başkalarının yardımına koşmak, fakirleri, miskinleri, acizleri, kimsesizleri gözetmek, derdi ve sıkıntısı olanların derdine çare bulmak, sıkıntılarını ortadan kaldırmak veya hafifletmek bütün dinlerde, ama daha fazla İslam?da çok önemlidir. İslam?da bir de İsâr (diğerkamlık) denilen ahlâkî ve dinî bir davranış vardır. Bu da ?Bir kimsenin kendi menfaatından çok başkalarının menfaatına öncelik vermesi? şeklinde tanımlanır. Hak Teâlâ buyurur: ?İhtiyaçları bile olsa başkalarını kendilerine tercih ederler.?(Haşr, 59/9) Bu ayet Medine?nin yerli halkı olan Ensar?ın Mekke?den buraya muhacir olarak gelen Müslümanlara karşı takındığı tavrı dile getirmektedir. İslam dini bir mü?minin sadece kendisini düşünmesini, -helâl yoldan kazanmış ve zekatı da verilmiş olsa bile- servetinden muhtaçları, fakirleri ve darda olanları yararlandırmamasını tasvip etmemiş; böyle bir davranışı, merhamet, şefkat, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma gibi değerler açısından hatalı bulmuştur. Bunun için de savurganlık ve harvurup harman savurma kadar cimriliği ve pintiliği de reddetmiştir. ?Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.? diyor, Allah Resûlü (asm). Bencillik (egoizm) en kötü şeydir. Sadece kendi çıkarları ve yararını düşünen bunun için başkalarına zarar vermekten çekinmeyen, onların hakkını yemekte bir sakınca görmeyen, kamuya ait malları zimmetine geçiren, çıkarcı, bencil, haris ve tamahkâr kişilere menfaatperest ve paranın kulu denir. Bunlar Allah Teâlâ?ya değil hevâlarına ve çıkarlarına taparlar. (bk. Furkan, 25/43) Hz. Peygamber menfaatperest kişileri kastederek: "Altına, gümüşe kul olanlar sürünsün.? (Buhari, Rikak, 10; Tirmizi, Zühd,42; İbni Mâce, Zühd, 8) buyurmuştur. Böyle kişiler Hak Teâlâ?nın değil, paranın kulu, mal ve servetin kölesidirler. Onlar para ve servetlerini kaybedecek olsalar ruh ve beden sağlığını da kaybetmekte, hatta intiharı bile düşünmekte, bazan da bunu gerçekleştirerek talihsizliğin bir örneğini vermektedirler. Gittikçe maddîleşen dünyamızda faydacılık, akılcılık, bireycilik ve liberalizm adına bizi biz yapan özdeğerlerimiz yıpratılmakta, aşındırılmakta, adetâ; ?altta kalanın canı çıksın? gibi bir anlayış oluşturulmaktadır. Bugün yeteri kadar bir mü?min din kardeşinin halinden habersizse, onunla hemhâl değilse, dertlerini dert edinmiyorsa, sıkıntıları için çare aramıyorsa, insanların acıklı halleri yüreğini sızlatmıyorsa... bütün bunlar bencilliğin, çıkarcılığın, açgözlü ve doymaz olmanın sonucudur. Küreselleşen yeni hayat tarzına şartların elverdiği nisbette uyum sağlarken dinî, ananevî ve ahlâkî değerlerimizi yitirmemeliyiz. Çünkü bu değerleri yitirmemiz kendimizi yitirmemezi demektir ERDOĞAN KAYA Para her zaman mutluluk getirmez Geçtiğimiz günlerde Dr. İlhami Pektaş?ın bir yazısı gözüme takıldı. Bu genel olarak dünya işlerinde kendimizi motive etme ve başarı ile ilgili bir yazı. Bende bu yazıdan hoşuma giden bölümlerini sizlerle paylaşmak istiyorum, yorumu sizlere bırakıyorum.
  1. Fırsatları siz yaratmalı ve kovalamalısınız:
Fırsatlar çok nadiren kendisini aramayan birilerinin kapısını çalar. Fırsatları siz yaratmalı ve kendiniz aramalısınız. İnisiyatifi ele alıp işleri sizin yürütmeniz ve kapıları sizin açtırmanız gerekecektir.
  1. Olumsuz düşünce size sadece daha fazla olumsuzluk getirir:
Olumsuz düşüncelere odaklandığınızda bütün görüp göreceğiniz nimet olumsuzluğun kendisi olacaktır. Hayatta olumlu şeyleri aramazsanız, olumlu şeyler başınıza gelse bile siz onun sadece olumsuz yanlarını görebiliyor olabilirsiniz.
  1. Bulunduğunuz konum, sizin neler yapabileceğinizi belirlemez:
Evsiz biri de olsanız, konaklarda da yaşasanız, zengin veya fakir de olsanız veya hatta üniversiteden tam notla mezun da olsanız veya sınıfta kalmış olsanız bile; bunların gelecekte bir etkisi yoktur. Bu görüş açısını destekleyecek çok fazla sayıda başarı öyküsü vardır. Eğer azminiz ve yeteneğiniz varsa ulaşamayacağınız nokta yoktur. Kendi sınırlarınızı ve ufkunuzu siz kendiniz tayin edersiniz.
  1. Başkalarına yardımcı olamıyorsanız, kendinize de faydanız yoktur:
Sadece başkaları için kapıyı tutmak veya buna benzer basit bir jest bile olsa sizin hayatınızda mucizeler yaratır. Hem kendinizi harika hissedecek hem de yaptığınız iyilik hayat yolunda bir şekilde size geri dönecektir, siz fark etseniz de fark etmeseniz de? Başkalarına yardım etmiyorsanız, onlar da size yardım etmeyeceklerdir ve aslında yardım etmeleri de gerekmiyor demektir.
  1. Eğer kolay olsaydı herkes yapardı:
İşte bu yüzden ?çabucak zengin olma? reçetelerinin hiçbiri işe yaramaz. Eğer bu kadar kolay ve çabuk yoldan zengin olmam mümkün olsa o zaman herkes milyoner olurdu. Para kazanmak ve size verilen görevi başarmak sıkı çalışmayı gerektirir ama harcadığınız çabaların karşılığını en sonunda alırsınız.
  1. Para mutluluk getirmez:
Dediğim gibi, peşinde koştuğunuz asıl amaç para olmamalı ama para kazandığınız zaman bir şeyleri başarmış olduğunuzu bilirsiniz. Bunu bilmek de güzel bir histir ve size mutluluk verir çünkü kendi istediklerinizi yapacak daha fazla zaman ve özgürlük kazandığınızı da bilirsiniz.
  1. Başkalarına ihtiyacınız var:
Elinizden geldiğince dost kazanın, arkadaş edinin. Ve asla köprüleri yakmayın. Başarı için başka insanlara ihtiyacınız olacaktır.
  1. Başarısızlık çok iyidir:
Başarıya giden en önemli adım değilse bile en önemli adımlardan biri başarısızlıktır. En azından bir kere başarısızlığa uğramanız şarttır ama bir kaç defa başarısızlığa uğrarsanız daha iyidir. Başka türlü öğrenmeniz mümkün olmayan bir sürü şeyi başarısızlıklarınızdan öğrenirsiniz. Ve bir gün nihayet başarıya ulaştığınızda bunun değerini daha iyi anlayacaksınız.
  1. Pek çok insan gerçekten iyidir:
Bu gerçeği çok yakınlarda fark ettim. Pek çok insan iyidir ama bunu yabancılara pek göstermezler. Siz onları tanıdıkça ve onlar da sizi tanıdıkça muhtemelen ne kadar iyi insanlar olduklarını göreceksiniz.
  1. İlham ve motivasyon her yerdedir:
Nerede olduğunuzun hiç önemi yok, orada mutlaka size ilham verecek veya sizi motive edecek bir şeyler vardır. Çok uzaktaki bir ülkede savaşa girmiş ve kendinizi korkunç şartlar bulmuş olabilirsiniz ama gene de orada sizi hayatta tutacak ve daha iyi bir şeyler için çabalamanızı sağlayacak bir şeyler olacaktır. Size düşense o sebebi görüp tanımak ve asla kaybetmemektir. ERDOĞAN KAYA Dünyanın fani olduğunu bir anlasak Geçen bir dostum diyor ki, ? cenaze dolayısı ile mezarlığa gittim, mezar taşlarını okudum. Dün gibi Aksaray?da esamesi yel gibi esenleri unuttuğumuzu gördüm. diyor. Evet esamesi şimdi okunmayanları görmüş. Yani ne olursan ol o kapıdan içeri gireceksin, sonra götürdüğün bir kefen ve üzerine atılan üç beş kürek toprak. Hiç ölmeyecekmiş gibi hırs ve hevasatına düşkünler Kanuni Sultan Süleymanın hayatına bakmalı. Osmanlı Devleti?nin Klasik Dönemi hakkında biraz bilgi araştırırsanız, Kanuni Sultan Süleyman?ın bütün dünyayı kapsayan gücünü, Bender Kalesinde 1538 tarihli bir yazıtta rastlarsınız orada şöyle der; Ben Allah?nı kulu, dünyanın sultanıyım. Allah?n inayetiyle Ümmet-i Muhammed?in başındayım. Adına Mekke ve Medine?de hutbe okunan Süleyman?ım ben. Ben Bağdat?ta Şah, Bizans diyarlarında Kayser, Mısırda sultanım. Donanmalarını Akdeniz, Mağrib ve Hind’e yollayan sultanım. Macar taht ve tacını alan ve onları bir kuluna bağışlayan sultan benim. Voyvoda PETRU başkaldırdı. Ancak atımın ayakları onu toz eyledi. Boğdan`ı fethettim. …Esasında burada zikretmemizi gerektiren vaka başlığımızda da atfettiğimiz üzere Dünya?nın geçici olduğu, ölümün ise ani olduğu hususunu siz değerli okuyucularımızla paylaşmaktır.… Yazıtında, fevkalade kahramanlıklara imza atan Sultan Süleyman?ın bile dar-ı dünyadan göçtüğünü, zenginliğin, dünyaya meydan okumanın, Fabrikatör, Vali, Doktor, zengin- fakir Vs. olmanın bu tarihsel kahramanımızın yanında ne kadar ehemmiyetsiz kaldığının farkında mıyız? İdrak edebildik mi? ? Konunun vahametini daha iyi derç etmek için kaynağının doğruluğundan emin olmadığım ancak konuyu daha iyi açıklayacağından dolayı Hz. Ömer ile ilgili şu kıssadan hisse anlatılır? Hz. Ömer devlet başkanlığı döneminde çocuğun birine ücret karşılığında her gün ölümü kendisine hatırlatmasını ister. Uzun süre Halife Hz. Ömer?e ölümü hatırlatan çocuğa Hz. Ömer ?artık bana ölümü hatırlatmana gerek kalmadı? der. Neden ya !! Ömer diye Nida’da bulunan çocuğa Hz. Ömer duygu dolu bir cümle kullanır. ?Çünkü artık bana ölümü hatırlatacak tek şey var: SAÇIMDAKİ TEK TEL BEYAZ SAÇ...?… Şimdi sormak gerekmez mi? ?Saçıma bir saç teli beyaz girdi, artık ölümü hatırlıyorum? diyen Hz. Ömer?in cevabı kadar olabiliyor muyuz? Bir saç teli değil yüzlerce saç telimiz beyazladığı halde ölüm(Mevt) hatırlanıyor mu? Derd-i dünya, derd-i maişet peşinde koşup kâh iş, kah makam, kah mal-mülk edasıyla ölüm aklımızı işgal ediyor mu? Bir o kadar… Ölümü hatırlarken de bizler için gerekli olanları uyguluyor muyuz? Ölüm ile ebedi bir hayata göç etmenin yolu olduğunu bilmeliyiz. İslamiyet ölüm sonrası ebedi hayatta felaha ermek için İslami akideleri dost doğru yaşamayı. Emrolunduğu gibi dost doğru olmayı, bunları yaparken kapı arkasında yaşamamayı, paylaşmayı, akraba ve düşkünleri gözetmeyi emreder. Bana dokunmayan bin yaşasın ANLAYIŞI DEĞİL... Hayırhah olmak babında bu yazıyı kaleme almanın haz ve mutluluğunu yaşıyorum. Virtlerin, evrad ve ezkarların sadece Ramazan ayında mübarek günlerde değil, yaşamımızın her anı seyyaresinde yaşamak dileği ile...