Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Erdogan Kaya


Yaşlılar birer nimet


[caption id="attachment_8897" align="alignnone" width="200"]Yaşlılar birer nimet Yaşlılar birer nimet[/caption] Babalar günü nedeni ile ilgili dün kaleme aldığım yazıdan sonra, bu günde yaşlılara ne kadar hürmet ediyoruz ona bakalım. Yolda giderken, bir ihtiyar gördünüz, kaldırımdan çıkamıyor, elindeki poşeti taşıyamıyor veyahut yürümekte zorluk çekiyor. İnsanlık görevi olarak elinden tutup yardım edermisiniz? Yoksa ne işin var çarşıda pazarda evinde otursan olmaz mı dersiniz? Hatta daha ileri gidip, bir an evvel ölseler de görüntüleri kaybolsa mı dersiniz? Demeye dersiniz de, yarın bizlerde onlar gibi olduğumuzda bu sözlere ne kadar tahammül ederiz? Aynada yer değiştirip kendimize bir bakarmıyız? Gelin yaşlılık ve ölümü sevmeye birlikte göz atalım. İhtiyarlar ile ilgili Peygamberimiz bir hadislerinde: ? Eğer Allah?ın beli bükülmüş kulları, süt emen yavrular, otlayan hayvanlar olmasaydı, başınıza sağanak sağanak ve kesintisiz azap yağardı? buyurmaktadır. (camiü?s sağir) Ne acıdır ki, ihtiyarlardan bıkma ile ilgili sözleri çok duyar ve işitirsiniz. Yaşlı ve hastaya bakmanın ne kadar zor olduğunu, bunlar başınıza geldiğinizde daha iyi anlarsınız. Öyle zamanlar yaşarsınız ki, babanız da olsa; ?Yarab biran evvel ruhunu kabzet de kurtulayım? dediğiniz olur. Hâlbuki onlar bizim için bir nimet ve berekettir. Kıymetleri ölünce anlaşılır. Hastası olup da yakınlarına bakmayanları gördüğünüzde, eğer ona iyi muamele edilmediğini fark ederseniz, onun yakınları hakkında çok ağır sözler söylersiniz. Hal bu ki, işin iç yüz öyle değildir. Burada önemli olan zoru başarmaktır. Bende öyle zannederdim. Rahmetli babamın rahatsızlığı nedeni ile üç ay beraber kaldım. Hafıza kaybı da olmuştu, bakımı o kadar zordu ki, bir hafta dayanmanız mümkün değildi. Bende bezen yakınlarını ihmal edenlere kızardım. Başıma gelince gördüm ki, çok büyük sabır isteyen bir bakım. Ama Allah?tan sabır ve yardım istedim. İnanırımsınız, Cenab-ı Hak bana öyle bir sabır verdi ki, ölümüne bile çok üzüldüm. Kırk sene yaşamadığım baba oğul ilişkisini o üç ayda yaşadım. Babamın dizinin dibinde hiç bu kadar oturup sohbet etmemiştim. 24 saat hiç uyumadan günlerce oturup sohbet ettim. Bundan hiç rahatsız olmadım. Bazen biraderler dinlendirdiler o kadar. Yani Allah ataya bakmanın sabrını inanın veriyor. İhtiyarlığımda çevreye nasıl davranmam gerektiğini o zaman yakinen öğrendim. Yaşlılarımız evde otursa hanımlar rahatsız oluyor. Dışarıya çıksa ancak camiye gidip geliyor. Çarşıya pazara gitse zaten zor yürüyüp, gözü görmüyor. Anlayacağınız herkes onları horluyor. Ama bir gün bizimde onların durumuna düşeceğimizi hiç hatırlamıyoruz. Hâlbuki yukarıda bahsettiğimiz hadisi şerifte ki belirtildiği üzere onların bize birer rahmet sebebi olduklarını bilmeliyiz. Kendimizi ihtiyarlığa hazırlamalıyız. Kadını erkeği bunu iyi bilmelidirler. Yine Peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde buyuruyor ki: ?Gençlerinizin en hayırlısı, ihtiyarlarınız gibi ölümü düşünen, gençlik heves atına mağlup olmayıp gaflette boğulmayandır. İhtiyarlarınızın en kötüsü gaflet ve nefsin isteklerine uymada gençlere benzemek isteyen, çocukçasına nefsin heveslerine uyandır? buyurmaktadır. Yaşlılığa bir başka pencereden bakacak olursak, insanlar imanı nispetinde ölümden korkarlar. Ölümü aklına getirmekten bile korkanlar var. Ama ölümü severek karşılayanlar da var. Ölüm sevilir mi diyenleri duyar gibiyim. Her şey ölmekte ama ölüm ölmemektedir. Adına ölmeyen ölüm desek daha doğru olacaktır. İnsanlar imanen güçlü ise ve ahirete iyi hazırlanmış ise, ölümden zaten korkmaz. Azığı az veya hiç olmayanlar ise, son nefeslerinde bile ölümden korkarlar. Allah onlara öyle bir çaresizlik, güçsüzlük ve yaşam umutsuzluğu veriyor ki, ihtiyarlar ölmeden ölümü seviyor. Bir an önce ölmeyi istiyor. Ölümden korkanlarda, çaresiz kalıp o yolculuğa bir an evvel çıkmak istiyor. Yani ölüm kendini size sevdiriyor. Korkmaya gerek kalmıyor. Madem ölüm öldürülmüyor, ahirete sevkıyat devam ediyor, genci ihtiyarı bu seyahate devam ediyor. Öyleyse değer mi birbirimizi kırıp aldatmaya, yalana dola ne gerek var. Orada yalan yok dolan yok. Hesap var, kitap var. Oraya hazırlıklı olmalıyız, vesselam. Sanal alem bizi bizden kopardı Sanal arkadaşlık denilince insanların aklına ilk gelen, sanal kelimesi oluyor. Yani sahte olmak, yalan olmak, başka bir kişiliğe bürünmek ve çok kısa zamanda o bürünülen yalan vücutla bir olmak. Kariyerimiz hangi seviyede olursa olsun, mesleğimizin de ne olursa olsun hiç fark etmez. Asil kimiz, aslen nereliyiz, adımız, yaşımız, hatta boyumuz kilomuz hakkında da yalan yazarız. Sanal kelimesi kolayımıza gelir ve bunun akışına kapılır gideriz. Yeni bir hayat yeni bir yasam başlamıştır artık. Rengarenk insanlar arasında yeni bir ortam. Msn den tutalım camlara kadar yer alan kara bir kutu. Birde face eklendi ki face yolu ile fuhuş hırsızlık ve benzeri kötülükler kolaylaştı. Yaşamı kolaylaştırdılar yani. Ne mutlu biz emi desek. Neden yazık ediyoruz çocukları mıza mı desek. Hep birlikte düşünmeliyiz. Kimimiz çok ciddi izler peşinde kimimiz arkadaşlık dostluk kimimiz adını manasını bile henüz bilmediği kanka can dost vs. gibi rumuzlara bürünür ve iki dakika sonraki yazışma arkasında çoktan kanka canka olunmuştur bile. Sözler verilir yeminler edilir ben sen yoktur artık aramızda. Bana güven, yok güvenmezsen yazma, bu kadar basit. Kimileri sırf parasını yesin kadının diye peşinde dolanır. En güzel sözleri sarf eder ve başarır, başarır çünkü gençlik deli dolu olduğundan çabuk kanar. Hele kızlarımız Allah korusun boy boy resimleri. Ya büyüklere ne demeli yaşını başını almış belli bir yere gelmiş ve buralarda sanal dünya diyerek, sanal aşk, sanal yasam, sanal arkadaşlık, sanal dostluk, hatta sanal sex, i içine alan bir yasam kuran insanlar. Küçüklere örnek büyüklere ne demeli? Hele birde küfür edenlere ne demeli? Ağzı olan konuşur ya hani, parmağı olan küfür yazar her yerinde şu internetin küfür olduğuna eminim. Kızan küsen sevinen her insan küfür yazar. Nedir asil dertleri küfürcü olduklarından mı, ruh hastası olduklarından mı? Çok psikoloji okuyanlar var son yıllarda, bu dalda ilerleme oldukça çok. Buna bağlantılı olarak da hasta çoklaştı. İnsanlar zaten hep hastaydı diyeni çok duydum, içi sıkılan ruhu daralan eskiden hocada alırdı soluğu Şimdi psikolog doktorlarının koridorları tıklım tıklım. Kesinlikle doktor arkadaşlara saygım sonsuz istisnalar kaideyi bozmaz. Peki, neden insanlar sanallaştı neden sanallaştıkça çok psikolojisi bozuldu? Hayal olmuş insanların yasamı. Sanal yaşam diyerek oda oda ev kurmuşlar. Bu bir hastalık değil de nedir? Benim radyoma buyur, yok benim siteme buyur, diyenler çoklaştı. Sanki iş kurmuşlarda oraya bekliyorlar bizleri. Bazen tanıdığım gençler çıkıyor. Kimi doktor, kimi ünlü, kimi zengin veya başka tanıtıyor kendini. Hani bazen deriz ya bu adam nereye bakıyor diye. Şimdi nereye gidiyor bu insanlar diye korkabiliyoruz, nereye gidiyor sahi bu insanlar sanal yaşamın içinde nereye yürüyorlar nedir aradıkları, arayıp ta bulamadıkları nedir? İnternet çok güzel bir alet. Ama doğru kullananlar için. Yoksa felaketlerde yaşatabiliyor. Bir büyüğümüz der ki: ?Sanal yaşam sanal hayat evlerdeki huzurun kaçmasına, kari koca ilişkilerinin (zaten bozuk olan kari koca ilişkilerinin) bozulmasana, çocuklarla ana baba ilişkilerinin azalmasına ve en önemlisi babaların kızlarını başı boş bıraktıklarına dikkati çekmektedir. Kendilerine ayırmış oldukları yandaki odada sanal yerini alan analar babalar kızlarını oğullarını başı boş bırakmış ve hatta diğer odada diğer laptopla başı boş bırakmış anaların başını. Bundan habersiz babaların dikkatine? diyor. Kızlarımız değerleri unuttu. Oğullarımız saygıda kusuru çoğalttı, kimse büyük küçük bilmez oldu, misafir gelmeleri gitmeleri yerine sanal gezmeler çoğaldı, bayramlarda aramalar gitmeler yerini, kısa kısa İnternet yolu ile kutlanmaya bıraktı. Vakti yok kimsenin büyük küçük iş başında herkes sanal yaşamın içinde yuvarlanıp gidiyoruz iste diyecek durumdayız. Uyanalım silkinelim soralım kendimize ne yapıyoruz bu kadar mı değerimizi unuttuk. Biz, bizi bizden kolayca çalmayı başaran su interneti bir gözden geçirelim.