Ben kitabı evirip/çevirip okumayı sevmem, ortasından konuşurum…

Ben kitabı evirip/çevirip okumayı sevmem, ortasından konuşurum…

İnsanlarımızın büyük bir çoğunluğu gerçek manada hasta!

 


Uyanık gibi görünen kimisinin manevi rahatsızlığı var, onlara bir şeyler söylemek dahi gelmiyor içimden. 
Onlar seleyi suya çoktan vermişler. 
Ne karışanları var ne de bakışanları.
Çareyi kendilerini kaybetmekte bulmuşlar ve milyonların oluşturduğu bu kalabalıkların içerisinde, kimsesizliklerinin elinden tutarak kaybolup gitmişlerdir.
Evet, yanı başımızdalar ama bizimle değiller.
Hani derler ya; şükür akılları yok, bir de akılları olsa idi ne yapardık biz? 
İnsanların gözünün içine baka baka asalaklıklarını idame ettirirken, sözde uyanıklıklarını da yanlarındaki her tarafı paramparça çuvala saklamaya çalışmaları da cabası.
Neden mi bahsediyorum.
Geçen hafta bir yazı yazmıştım, birkaç dost beni arayıp, “hayırdır üstat? Nedir canını sıkan” diye yazının astarını sormak istediler. Hatta bir tanesi biraz kırıcı olup olmadığım hususunda dahi bir soru sordu.
Beni tanıyanlar bilir. 
Kitabı evirip/çevirip  okumayı pek sevmem. 
Açarım ve ortasından direk muhatabına selam yollarım. 
Hepsi bu kadar!
Hesap yapmaya aklım ermez. 
Bendeki hesapların tüm açıklamaları, tüm sağlamaları; Erzurum sevdasına çıkar.
Bilenler bildiği için suskunluklarını sürdürmüşler vesselam. 
Ama gel gör ki bu işin ciddiyetini halen daha anlamayan, anlamak istemeyen veya idrak edemeyen birilerimiz mevcut.
Arkadaşlar! Bu kadim şehri kaybediyoruz farkında değil misiniz?
Hem de kendi ellerimizle parçalayarak.
Keyfimiz uğruna, egolarımız uğruna, menfaatlerimiz uğruna…
Bazı siyasetçisi bir yandan, bazı bürokratı bir yandan, bir takım esnafı bir yandan, bir takım sömürge zihniyeti içerisinde adım atanlarımız da bir yandan.
Bilhassa bazı basın mensuplarımız ise zaten akla ziyan…
Tehdit, şantaj, adam kayırma…
Geçen hafta üzüldüğüm işte bu idi!
Birileri bu şehrin yarınları için can atarken, o bahsettiğim başka birileri de bu işten menfaatleşip pay koparma derdine çoktan girişmiş bile.  
Gören de diyecek ki devletin tek yetkilisi kendisi olmuş ve nereden buldun yasası işletiyor.
Utanmasa direk olarak soracak bu kadar parayı nereden buldun? Diye…
Sana ne!
Sana neeeee be adam, sana ne?
Kim nerede ne kadar para bulmuş ise bulmuş, kazanmış ise kazanmış. 
Bu şehire harcamış ise, harcayacak ise, kullanacak ise; sana neee?
Yok yıkılan cami neden yapılmamış ta, yok minibüsçülükten-holdingleşmeye gelinmişte, yok Çaykara İş Hanına dönecekmiş de…
Dahasını saymayacağım bile.
Yine zıvanadan çıkasım geldi iyi mi?
Erzurum Spor FK için de aynısını yaptı bunlar, İş insanlarımızın attığı üretim adımları için de, dağda yapılan otellere, şehirde yapılan çalışmalara hep bir ad bularak, işletmecisinden aba altından sopa göstererek bir şeyler beklediler.
Ve şehir şu anda acınacak halde.
Birisi kentsel dönüşüm için gecesini gündüzüne katarken, aynı kulvarda başka birisi; bende isterem türküsünü söylemekten geri durmuyor. Olmayınca da evin içerisinden dışarıya öyle bilgiler sızdırıyor ki düşman düşmana yapmaz.
Ve bütün bunları yapan sözde bu şehrin savunucuları idi.
Sözde, şehir için çalışanlar idi.
Bırakın Allah aşkına.
Adamların her hangi bir dava özellikleri dahi yok. Üstelik insana verdikleri değer ortada; kalkmış bir de bu şehrin yarınlarını desteklemekten bahsediyorlar.
Bunların tek bir derdi var o da cebimi nasıl doldururum hesabı. 
Şimdi geçen hafta ki yazımızın son bölümlerinin aynısını tekrar ediyorum arkadaşlar… İnanıyorum ki bazılarınız hemen lafa girerek “biz de biliyoruz” diye söylenecektir. 
O zaman mademki biliyorsunuz da bu şehirde dedikodunun, fısıltı gazetesi yaygaralarının, kalemi ve kendisi beş para etmez, bu şerefli mesleğin yüzkarası olanların bu şehri sömürmesine ve şehir efsanesi haline gelmiş bu dedikoduları sırf kendi menfaatleri doğrultusunda ayyuka çıkarmalarına, daha ne kadar seyirci kalacağız? 
Birilerinin bu şerefli mesleği kullanarak şantaj ve tehdit unsuru olarak kullanmasına, kendi menfaatlerinin arkasına saklanarak sözde bu kadim şehrin problemlerine ağlıyormuşçasına timsah gözyaşı dökmelerine, daha ne kadar seyirci kalacağız.
Var mı söyleyecek bir lafı olan ve ifade edecek birisi, hatta ve hatta yanlış düşünüyorum diye beni utandıracak bir babayiğit, buradayım efendim. 
Hodri meydan diyorum;
Buyursun gelsin çaylar, hatta kahvaltılar, hatta ve hatta yemekler benden…
Hakan Dikmen