Değerli okurlarım,
Hepimiz mum ve mum ışığını yakinen biliriz. Mum kullanmayı hayatımızın olağan bir parçası olarak algılamışızdır ki fitiline bir kibrit çaktığımızda onun nasıl yandığını, yandıkça katı kısmının nereye gittiğini düşünmeyiz bile. Tarihi çok eskiye uzanan mum ışığının adeta büyülü bir gücü vardır. İnsanda romantik duygular uyandırdığı gibi, tüm dinlerde ruhani bir yeri vardır. Ayin ve adakların vazgeçilmez malzemesidir. Edebiyatımızda şairlerin şiirlerine konu olmuş sevdalar onunla anlatılmıştır. Mum, tarihin ilk icatlarından biridir. Mumun yapısında iki ana eleman vardır: Birincisi yakıt görevini gören bir çeşit balmumu, ikincisi de emici özelliği olan bir çeşit sicim, yani fitil. Fitilin emici özelliği çok önemlidir. Çünkü mumun yanma sırrı burada gizlidir işte fitil de mumun üst kısmında alevden dolayı eriyen bal mumunu emerek üst kısmına taşır ve bu bölgede yanmanın devamını sağlar, yani burada asıl yanan ve ışığı veren fitil değil bal mumunun kendisidir. Bizi doğrudan ilgilendiren karanlığı aydınlatan ışığı olmuştur, olmayanda devam etmektedir.
Mum konusu ne alakadır dediğinizi duyar gibiyim. Bizim açımızdan mum ve ışığı budur. Lakin mumun açısından bakacak olursak durum hiç de bu kadar hafife alınacak, romantik bir hal olmadığını fark edeceğiz. Kendisini oluşturan kendi içerisinde en önemli bir parça olan fitiline sarılarak ayakta kalma mücadelesi verse de ne yazık ki yine kendi fitilinden yanarak erimeye mahkûm kalmaktadır. Yandıkça kendisini yakan yaktıkça kendi yok olan bir nesne. Yanışını dikkatli seyrederseniz göz yaşları gibi akan mumun yok olmamak yanmamak için fitiline sarıldığını hissedersiniz. En belirgin tepkisi alevinin titremesidir. Öyle bir derde düçar olmuş ki kendini oluşturan yine kendisini yok eden durumdadır. Derler ya “mum dibine karanlıktır " gerçekten doğru bir söz. Etrafı aydınlatır mutlu eder ama dibine ışığı düşmez. Kendi açısından tükeniş sonu karanlıktır. Mum feryadını, yalvarışını, ızdırabını, dışarıya sessizce siyah is atarak anlatır. Aydınlatmak için yanması gerekir bunu kendisi de bilir. Sonunda diz çökmüş boynu bükük siyah uçlu fitili yerle bir olmuş bedenine bakmaktadır.
MUM MİSALİ
Ben beni yakar gördüm
Sarıldım içimdeki özüme
Engel olamadım
Göz yaşı gibi eriyen akan yüzüme
Yâ Rab! nasıl bir sınav ki bu
Beni benle bitiren
Doymaz aydınlığıma
Mutlu olmak için ellerde götüren
Ne sırlar yüklendi üzerime
Nelere şahit oldum bu halde
Dualarım duvarlara boyandı
Bunca çabam nafile
Sessiz feryadımı siyah is ettim
Yâ Rab! kimseye verme böyle bir acı
Karalar bağladım, ben bittim, pes ettim
İster isimle yazın ismimi ister duvarlara çizin resmimi.
İshak Pekgöz