Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

RASİM GÜL


KÖTÜ İNSAN, KÖTÜLÜK İÇİN ÇALIŞIRKEN

KÖTÜ İNSAN, KÖTÜLÜK İÇİN ÇALIŞIRKEN


 

Kötü insan kötülük için çalışırken iyi insanda iyilik için çalışmalıdır. Kötülüğe bulaşmadan kendi kozasının içinde yaşayayım anlayışında bencillik vardır. Bencil insanlardan hiçbir insana ve topluma asla fayda gelmez. Hatta müdafaa hattında yer almadığı, için kötülük yapanları desteklemiş dolaysıyla onların yanında yer almış sayılırlar.

Toplumda ‘’İyiler hep kazanır’’ şeklinde insanlar kandırılarak bir olgu oluşturulmaktadır. Hâlbuki hayatta yok böyle bir şey. İnsanlar uzun süre buna inanırlar ancak hayatın gerçekleri ve başına gelenler neticesinde bu inancın çok doğru olmadığını anlarlar. Ne yazikki ciddi bedeller ödedikten sonra. Tek çare iyilerin kazanması, kötülerin kaybetmesi için iyilerin ciddi anlamda güçlenmesi ve birlik olması tek çaredir. Buda toplumda oldukça zayıftır. 

İyiler, hiç kimseyi satmazlar, kötüler için satmak, su içmek kadar kolaydır anında satarlar. Dolaysıyla kötüler daha çabuk yol alırlar bu da devamlı iyiler aleyhine olur. Kötüler işi belkilere, acebalara, bakalıma, olabilire bırakmaz. İyiler bıraktığı için başarısız olurlar

Kötülü ve iyilik yapan insan toplumlarda her zaman bulunmaktadır. Önemli olan kötülük ve iyilik yapanların oranı çok mühimdir. Oran eşitse o toplumun akıbeti meçhuldür ve sonu gelmiştir. Buna en bariz örnek, Irak, Suriye ve Libya’nın son durumudur.

Kötüler, din, iman, ahlak, töre, adet, gelenek ve yasa tanımadığı için daha hızlı yol alırlar. Çünkü daha kolay yalan söyler, iftira eder, çalar, dolandırır, yasaların boşluğunu bilir ve iyi kullanır. Tabi olarak iyi insan din, iman, ahlak, töre, adet, gelenek ve yasalara uyduğu ve yalan söylemediği, iftira etmediği, çalmadığı ve dolandırmadığı için kötüyle kolay kolay başa çıkamaz. Dolaysıyla iyiler kötülerden uzak durmaya çalışır.

Hukukun üstünlüğünün zayıf olduğu, kanun gücünün tartışıldığı, hak aramanın pahalı olduğu mahkemelerin uzun sürdüğü için insanlar hak aramakta ciddi anlamda zorlanırlar. Yıllardır ülkemizde vatandaşlar adliye, Yargıtay ve İstinaf mahkemelerinden sonuç beklemekten ciddi anlamada yorulmuş ve yılmıştır.

 

Aydınlanmayı yakalamanın üçayağının Akılcılık, Dünyasallık (Sekülerizm) ve Bireysellik olarak belirtilmektedir. Akılcılık henüz ülkemizde pek kabul edilmemektedir. Dolaysıyla düşünme ve düşünme üretmede gelişememiştir. Sekülerizm, dini ve ruhani meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanmaktır. Dinden bağımsız haldir, siyasi otorite anlamında olsun kutsal olanın bilimsel olana boyun eğmesi şeklinde tarif ediliyor.

Bireysellik ise, ayrı bir varlık olarak var olma durumu, birey olma olgusu olarak tarif ediliyor. Buradan da bireycilik ortaya çıkıyor. Bireycilik ise; her şeyden önce insanlığın toplumsal birliklerden, bireylerden oluştuğu düşüncesi olarak tarif ediliyor.

Konuyu toparladığımızda, Sekülerizm’ in ve bireyselliğin geliştiği toplumlarda kötü insan kötülük için çalışırken karşısında karşı çıkacak, iyilik için çalışan iyi insan ve iyi insan grubu oluşmadığında güç birliği oluşmuyor. Bu durum, Türkiye’nin geldiği en son durumdur.

Sözde Türkiye’yi, Türk toplumunu kurtarmak ve Türk Devletini daha güçlü hale getirmek Dünya’da saygın bir yer sağlamak isteyenlerde en az kırk parçaya ayrıldıklarından yerinde saymaya, hatta bazı konularda, ülkenin geri gitmesine neden oluyorlar. Bu manzara karşısında halk tabiriyle galiba işimiz Allah’a kaldı.

Çok haklı veya haksız insanların birbirini eleştirmesinden evvel, ‘’Milli Birlik’’in nasıl sağlanacağı konusu başta olmak üzere kanunlara, törelere, insan haklarına birlikte sahip çıkmanın yolu akıl edilmedikçe, benliği bırakıp biz demedikçe yolun çok zor ve çetin olduğunu görmek hiçte zor değildir. Kaptana kızıp gemide delik açanlarında gemiyle batacaklarını insanların akıl etmesi gerekmiyor mu?

                                                                    HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.