Bugün, 21 Kasım 2024 Perşembe

İSHAK PEKGÖZ


SONBAHARDAN İZLER

SONBAHARDAN İZLER


Değerli okurlarım,
 

Tabiat, yılın bu ayları yeşilin tonlarıyla bezenmiş sıcak ve hareketli bir görselden; kızıl, kahve, sarı renklere ve canlılığını kaybetmiş suskun, üzgün bir hale dönüşür. Bu bana iki gerçeği hatırlatır: ayrılık ve ölüm. Bugün sizlere unutamadığım bir ayrılıktan bahsetmek istiyorum.
 

Henüz on yaşındaydım. Babamın gurbetten memlekete izinli gelişi evimizde bahar havası estirirdi. İçimdeki heyecan uçan kuşa benziyordu. Tamir edilen avlu duvarları, süslenen odalar, boyanan kapı ve pencereler, mutfaktan gelen koku ve sesler… Babamın gelmesiyle her tarafı saran mutluluk ve neşe içinde herkes bir yere koşturuyordu. Eş dost ve akrabaların ziyaretleri, baharı yaza dönüştürüyordu.
 

Nitekim sayılı gün biterken, ortam durgun ve suskun bir hale dönüşüyordu. Yarın o gündü: baharın yaza, yazın ise yerini sonbahara bıraktığı gün. O günün gecesi asla uyku tutmazdı, başımı yorganımın altına gizleyerek yarını yaşardım. Hıçkırarak, iç çekerek ağlardım. Sabah olmuştu ve gün aydındı ama bizim evde her şey sönük… Hareket saati belli, zaman son hızla koşuyor inat edercesine; boyunlar bükük, saate bakıyor gözler, akrebine yelkovanına sövercesine… Hazırlandı valizler kahve ve sarı renklerde, uğurlamak için gelenler suskun, kuşlar ötmüyordu direklerde. Büyük sessizliği bozan o ses: “Yolcu yolun da gerek…" Omuzlarımız düşük, başımız eğik, hazanda dalından dökülen yapraklar misali gözler yerde. Umudumuzdu gelecek yıl yeniden kavuşmak. Bir ayrılık daha başlamıştı arabanın geride bıraktığı toz bulutunda saklanarak. Duyduğum tek ses rüzgarla birlikte kayıp giden yaprakların sesiydi, yüzümde hissettiğim babamın nefesiydi.
 

Bunun için sonbahara hüznün ve ayrılığın mevsimi demişler. Ben de öyle diyorum. Sonbahar rüzgârının yerlerde sürüklediği dalından kopmuş sararan bir yaprak gördüğümüzde, hangimize ölümü ve ayrılığı hatırlatmaz ki? her mevsimin tadını alın hoşça kalın